28 Aralık 2008 Pazar
Wanted: Le Petit Prince
Sene 1991 dokuz yaşımdayken doğumgünü hediyesi olarak Elif Çakın'ın bana hediye ettiği Küçük Prens kitabımı 2001 senesinde arkadaşlarımdan birine verdim. Kitabım bana geri dönmedi ne yazık ki... Görenlerin ya da okuyanların bana haber vermesini rica ediyorum. Kitabı diğerlerinden ayıran belirli özellikler: İlk sayfasında bana ithafen yazılmış bir söz altında "Elif Çakın" yazıyor. İçinde benim için önemli sözlerin altı kalemle çizilmiş. Özellikle kitap "gerçeğin mayası gözle görülmeyendir" cümlesinden tanınabilir. Çünkü eski çevirisi ve benim için en değerli olan çevirisinde gerçeğin mayası gözle görülmeyendir yazar. Kitabın diğer bir özelliği de 9 sene boyunca her yıl okunmuş olması o yüzden yıpranmış gözükmesidir. Tekrarlıyorum görenlerin ya da eline geçip de okuyanların bana bu sayfadan ulaşması rica olunur.
Bu da Küçük Prens'in Çin versiyonu. Şekil 1A'da görüldüğü üzere Küçük Prens'imizin gözleri çekik ve B612 gezegeni de olduğundan daha farklı. Olsun bu da değişik olmuş, beğendim ben.
20 Aralık 2008 Cumartesi
Dinleyiniz:
Sonbahar ve kışa Kent yakışır... Ama en çok kışa yakışır. Hem kuzeyli oldukları için hem de yeterince hüzünlü oldukları için. Bana öyle geliyor ki dinlerken hep bir kuzey rüzgarı esintisi var kulağımda. Bilmediğim bir dil, beni duygulandırıyor. Üstüne üstlük dinlerken sanki bizim dünyamıza ait olmayan bir dilin müziklerini dinliyormuşum gibi geliyor. Belki farklı bir dünyada Middle Earth gibi bir yerde bizim gibi eli ayağı olmayan değişik canlılar dinliyor, ve hep orda kızıl renkli ya da gri-mavi bir hava var. O yüzden yolda kendi kendime kulağımda Kentle yürürken, boyut değiştiriyorum. Bir anda yürüdüğüm yollar daha eğlenceli, daha değişik geliyor. Aslında bir yandan hüzünlenirken, bir yandan da öyle bir his yaşamak çok güzel bir duygu. Aşk acısı yaşamış, yerleri donmuş soğuk bir Nordik gece yaşayıp sokakları tek başıma arşınlarken bir anda diğer şarkıyla kendimi Middle Earth gibi bir ortamda buluyorum. Hazır bu kadar övmüşken biraz gruptan da bahsedeyim.
1990 yılında İsveç'in Eskilstuna şehrinde kurulan Kent üyelerini Joakim Berg lead vocals/guitar'da, Martin Sköld keyboard'da, Markus Mustonen drums, back vocals, keyboard piano, Sami Sirvio lead guitar ve keyboarddadır, Thomas Bergqist ise sythesizerda grubun performanslarını dillendirir. On albümün ikisi İngilizce'dir, yine de İsveççe'yi tercih ettiğimi söyleyebilirim. En güzelleri Du&Dag Höden ve Hagnesta Hill'dir. Şarkılarına eşlik edemesem de bence şarkılarının adlarını söylemek bile yeterince havalı. Bir de yakışıklı soğuk kuzey tiplerini görelim.
Bakınız grup elemanları için:
Yazarken de dinlenesi: Du&Dag Höden albümü-Romeo återvänder ensam
Mannen I Den Vita Hatten
Hagnesta Hill albümünden ise Kevlar Soul
1990 yılında İsveç'in Eskilstuna şehrinde kurulan Kent üyelerini Joakim Berg lead vocals/guitar'da, Martin Sköld keyboard'da, Markus Mustonen drums, back vocals, keyboard piano, Sami Sirvio lead guitar ve keyboarddadır, Thomas Bergqist ise sythesizerda grubun performanslarını dillendirir. On albümün ikisi İngilizce'dir, yine de İsveççe'yi tercih ettiğimi söyleyebilirim. En güzelleri Du&Dag Höden ve Hagnesta Hill'dir. Şarkılarına eşlik edemesem de bence şarkılarının adlarını söylemek bile yeterince havalı. Bir de yakışıklı soğuk kuzey tiplerini görelim.
Bakınız grup elemanları için:
Yazarken de dinlenesi: Du&Dag Höden albümü-Romeo återvänder ensam
Mannen I Den Vita Hatten
Hagnesta Hill albümünden ise Kevlar Soul
9 Aralık 2008 Salı
Water, Air, Earth and Fire
"The divine medium who has descended upon the mortal world."
Avatar: The Last Airbender.
Muhtemelen ben geç keşfettim. Ama son 1 yıldır devamlı tekrarlanan bölümleriyle izlediğim çizgi film serisi Avatar: The Last Airbender, dünyanın en güzel çizgi filmlerinden bir tanesi. Zaten aldığı ödüller de ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. Hatta biraz daha ileri gidersem oluşturduğu mantığa ve matematiğe göre bence Heroes gibi kahramanlık ve doğa üstü güçler dizilerinden bile daha iyi olabilir.
Çıkışı Hint felsefesi olan Uzakdoğu, Yunan felsefesindeki elementlerden ve onları ifade eden tanrılardan beslenen senaryonun konusu; element tanrılarının dünyada insan bedeninde ya da bir vücutta vuku bulup, dünyada kötüden sonra bozulan dengeyi düzeltmek ve dünyayı kötüden korumak. Çizgi filmde her elementin kendine özgü özellikleri olan ırkları var. Ve ben kesinlikle her şeyin içinde olması gereken Hava elementi olmak isterdim.
Yaptığım küçük çaplı araştırmaya göre Sankritçe'de Avatāra olan Avatar'ın gerçek anlamının descent kelimesinden geliyor. Bana kalırsa anlamı sözlükteki Türkçe karşılığı değil "cemre" kelimesini daha çok ifade ediyor. Baş kahramanımız Aang'in başındaki Avatar işaretinin zor durumlarda yanması ve tüm güçlerin onda toplanması ise Hinduizm, Budist felsefesi ve meditasyonda da çokça ifade edilen çakra (chakra) noktalarının harekete geçmesi.
Bu da kahramanlarımızı tüm kötülüklerden koruyan onların yol arkadaşı uçan bilge bizon Appa.
3 Aralık 2008 Çarşamba
TripToSomewhere Please
Resmi üçüncü blogumu huzurlarınıza sunmuş bulunuyorum. Daha önceki sevgili bloglarım samansayfa ve somekindofsnail'a ne olduğuna dair hiç bir bilgim yok. Heralde büyüdüler ve bensiz de yapabileceklerine karar verip, kanatlanıp gittiler.
Sevgili üçüncü blogum benimle kalmayı tercih ederse, bundan sonra onu her gittiğim yere sürüklemeyi planlıyorum. Planlıyorum, planlıyorum ve planlıyorum.
Üç kere söyleyince dileğimin gerçekleşeceğini ve bolca gezip blog yazacağımı umuyorum.
Hande.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)