5 Ekim 2015 Pazartesi

Bir Yoga Eğitiminin Ardından


Çok uzun zamandır yazmıyorum, bir nedeni yok... Başka araçlar kullanıyorum, sosyal medya hayatımızda eskisine göre daha çok yer alıyor ya da alan kaplıyor. Blog yazmak maalesef biraz naif kaldı bu medyaların yanında. Ama bazı şeyler öyle birkaç cümleyle ifade edilemiyor. Biraz daha uzun yazmak, detaylandırmak ve hisleri karşındakine daha derin yaşatmaya çalışmak istiyorsun.

 Son 4 senedir hayatımda yoga var... ilk önce aradığım yoga merkezi (Hariom Yoga Merkezi) karşıma çıktı, bu neyin nesidir diye derse girdim ve orada bir kırılma noktası oldu. O günden beri keşfim devamlı şekil değiştiriyor, bazen daha derin, bazen yüzeyde ve bazen de daha kalıcı. Daha yeniyim biliyorum, duygularım devamlı değişiyor ama yogayı keşfetmemdeki ilk his değişmiyor. Çocuksu bir heyecan denilebilir... Dünyayı ve evreni kendi içinde araştırma ve yansımalarına, gördüklerine bazen hayret etme, bazen çok heyecanlanma, bazen de hayalkırıklığı yaşama denebilir. Ama nasıl derler? İnsanız işte, bu duygular bize mahsus ve onların bize gösterdiklerinden, yaşamdan kaçınmamak gerekiyor. Her ne kadar yogada esas olan bir yoginin hayatın içinde de yogayı yaşamak olsa da, kendi özünü hatırlamak, ben neydim, neyin parçasıydım ve özüm ne istiyor, diye çevreme bakabilmek için herkesin bir nebze inzivaları deneyimlemesi gerekiyor. Malum algımızı bozan çok şey var.

 Benim Eylül'ün ilk iki haftası gittiğim eğitim ise biraz daha farklı. Herkesin yogası kendisine nasılsa, ben de kendimden bir şeyler buldum ve çok da uzağa değil, Midilli'ye Angela Farmer ve Victor Van Kooten'ın eğitimine gittim. İlk yoga hocam Bora Ercan'ın sayesinde tanıdığım hocalarımın eğitimi inzivalı bir eğitim değildi. Ama biz doğal bir ruh haliyle kendimizi inzivaya verdik eğitim boyunca. Zaman zaman daha sessiz olduk, zaman zaman tek başımıza kalmak istedik. Meditasyon halimiz dersin dışına taştı ve gündemdeki Suriyeli mültecilerin hassas durumundan ötürü; içimizde oluşan yardım isteğiyle, şefkat duygusuyla eğitim boyunca farklı dünyaları en çıplak gerçekliğiyle deneyimledik.

 Biraz da eğitimin özünden bahsetmek istiyorum. Doğrusu amacım da buydu zaten... Eğitimin başında bir Doğulu kadar iyi felsefe veremeyeceklerini ifade eden hocalarımız, yogayı fiziksel bedenden başlayarak, asana odaklı olmadan, pranayama, beden, zihin ve ruhumuzla doğal akışta bağlantı kurmamıza araç oldular. Yeri geldi pranayamayı bedenimizin sınırlarını keşfederken deneyimledik, yeri geldi bedenimizi en rahat hale sokup, kendimizi doğal meditasyonun akışına bıraktık ve zihnimizi gözlemledik. Ve bunlarla beraber anatomi, felsefe ve teoriler de iç içe geçti. Bugüne kadar bedeninizin arkasını keşfetmiş miydiniz? Bize güç veren, ayakta dik durmamızı sağlayan omurga, sakrum ve bedenimizin filtresi böbreklerinizi içinde barındıran vücudunuzun arkasına dikkatinizi vermiş miydiniz? Zamanı şu an çekmek için bedeninizin arkasına doğru yürümek, köklenmek için evrim sırasında bıraktığımız kuyruğu yeniden keşfetmek ve ayakta dururken gerçekten topuklarınızı, ayak kemerinizi kullanmak... Bu küçük ayrıntılar büyük fark yaratıyor. Bugüne kadar kendimize güvenimizin sonsuz olduğunu, hayatta cesur ve dik durduğumuzu göstermek için aslında kendimizi dışarı bağımlı yapacak şekilde göğsümüz açık, omuzlarımız geride, kalça dışarıda durup, alanımızı korumaktan aciz olduğumuzu biliyor muydunuz? Bedenin enerji alanını değiştirdiğin an, hayatta duruşun da değişiyor. Belki o yüzden eğitim elle tutulur, gözle görülür fiziksel bir bedende başlıyor ama 5 bedeni birbirine bağlayan, bu komplike ama mükemmel sistemi içten dışa, dıştan içe yeniden keşfetmemizi sağlayan bir bakış açısı edindik, bundan sonrası hayatın her anında bilgi olarak uçup gitmeden özümsemek kaldı bize...

 Buradan küçük bir çıkarım yapmak istiyorum, eskilerin dediği sırtın pek sözü, kendisini korumaya almış anlamına geliyorsa, bunu sadece materyalis t dünya yoluyla değil, gerçekten bizi bir sığınak gibi koruyan ve bize güç veren, arkamıza yani sırtımıza dönerek olmasını diliyorum. Kendimizi bu ana çekmenin yolu, geçmişi sırtlamadan, geleceği bir hedef yapmadan, ikisine de belli bir mesafeden bakmak olsa gerek...